Sorular ve Cevapları
Formula 1, dört haftalık yaz arasının ardından geri döndü. 15 hafta boyunca, içerisinde Türkiye GP’sinin de bulunduğu 12 yarışın yapılacağı sezonun diğer yarısında heyecan dorukta olacak.” Biz de F1 hakkında en merak edilen soruları Serhan Acar cevaplandırıyor.
Verstappen gelecek yıllarda da bu yılki etkiyi yaratabilir mi?
Yaratmaması için hiçbir sebep yok. Çünkü Verstappen, 2015’te tam sezon yarışmaya başladı. Aslında artık bir şampiyonayı götürecek tecrübeyi kazanmış vaziyette. 1997 doğumlu ve hâlâ yaşı çok genç.
Ve aslında ilk defa şampiyonluğa gidebileceği kadar hızlı bir otomobil var altında. Onun gereğini de sezonun ilk yarısına baktığımızda yerine getirdi. Azerbaycan’daki lastik patlatma olayı, İngiltere’de Hamilton’ın teması ona ciddi puan kaybettirdi.
Keza Macaristan’da kendi kabahati olmadan aldığı hasar yarıştaki bütün şansını öldürdü. Ama aslında pilotaj olarak baktığımızda Verstappen bir şampiyonayı götürecek performansı sene başından beri ortaya koyuyor.
Önümüzdeki yıllarda daha iyiye gitmesini de bekleyebiliriz. Verstappen‘in bir şampiyonluk yaşaması onun önünü çok daha fazla açar.
Çünkü giderek kendine güveni artar. Leclerc, Norris ve Russel ile birlikte Verstappen’i 2030’lara doğru F1’i sırtlayıp götürecek geleceğin yıldızlarından biri olarak görüyorum ben.
Bir de Verstappen’in insanları cezbeden bir tarafı var. Çok gözü kara yarışması, gerekirse bir kazayı göze alıp ayağını gazdan çekmemesi, o ‘insanların peşinden koştuğu spor kahramanı’ karakteriyle de onu örtüştürüyor aslında.
Tamam İngiltere’de belki Hamilton‘ın büyük etkisi var ama ben açıkçası Schumacher döneminden sonra Avrupa’nın büyük kısmında ilk kez bir pilotun kitleleri bu kadar peşine taktığını görüyorum.
İstanbul Park’ta Verstappen ordusunun içine nasıl girebiliriz?
Öncelikle turuncu tişörte ihtiyaç var, otuz üç numaralı… (Gülüyor.) Avrupa’nın merkezine seyahat tabii gayet kolay. Bizim güney sahiline indiğimiz kadar mesafede Avrupa içinde bir sürü ülkeye gidebiliyorsunuz.
Dolayısıyla oradaki Hollanda bazlı taraftarların hareket kabiliyetleri daha da fazla. Verstappen’in her gittiği yerde, tribünlerde turuncu bir taraftar topluluğu oluşturduğunu görüyorum.
Belçika’da Verstappen taraftarlarının gelip komple birlikte turuncu tişörtlerle yarışı izlediği tribün var. Bizim yarışta özel bir tribün olacağını sanmıyorum ama ağırlıklı turuncu renk görebiliriz gibi geliyor.
Verstappen bu yılın pilotu. Sürüş tekniği olarak nasıl değerlendirirsiniz? Max hangi alanlarda, ne tip pistlerde fark yaratıyor veya pozisyonunu daha güçlü kılıyor?
Verstappen’in, arka tarafı çok oynak bir otomobilin üstesinden çok rahat gelebildiğini görüyoruz. Bu herkesin yapabildiği bir şey değil.
O tarz bir dengeyi, özellikle egzozlar arasından beslenen difüzör yıllarında Vettel yakalardı. Başkasının belki de başa çıkamayacağı bir arkadan kaymayla yaşayıp, ondan performans çıkartmaktan söz ediyoruz.
Verstappen’in o dönme hareketini çok keskin şekilde rakiplerinden biraz daha geç yaptığını görüyoruz. Yani daha dengesiz bir otomobili yeteneğiyle kontrol altında tutabiliyor. Bu da çoğunlukla viraj çıkışlarında daha erken gaza oturabilmesini sağlıyor.
Bu grafiklerde de görünüyor. Düzlüğe aslında biraz daha erken başlayabiliyor Verstappen. O sayede hem bir miktar geç frenlemeyle bir miktar da gaza daha erken oturmasıyla zaman kazanabiliyor. Viraja göre değişiyor bu tabii ki.
Verstappen bu becerilerin üzerine tecrübesini de koyarak daha fazla hız yaratmaya başladı. Hepsini birleştirince ortaya hakikaten şampiyonluğu kovalayacak bir performans çıkıyor. Otomobil de bu sene o dengeyi, o mücadeleyi götürecek kadar hızlı.
Sayın Serhan Acar, üçüncülük yarışında acaba kimi favori görüyor ve bu sene onun tahminine göre kim şampiyon olur?
Bu sene Norris’in bireysel performansı, hakikaten otomobilin ötesine geçti. Zaten F1’de başarı kıstasını genelde bu şekilde değerlendiriyorsunuz.
Elindeki otomobilin yakalayabileceği bir başarı var ve sen bunun ötesine geçebiliyorsan, pilotaj başarısı oluyor. Fakat, üçüncülüğü koruyabileceği bir otomobil yok Norris’in elinde. Normal bir yarışta en iyi ihtimalle beşinci olabilecek bir otomobili var.
Bottas ve Perez’in sorun yaşaması gerekiyor Norris’in orada kalması için.Tabii ki ara ara kendi bireysel performansıyla da olabilir bu ama bir sezon boyu baktığımızda otomobili puan tablosunda ederinin ötesine geçirmek hakikaten zor.
Belki bireysel performans olarak sezonun ilk yarısında Hamilton ve Verstappen ile birlikte en başarılı üç isimden biri diyebiliriz. McLaren-Ferrari savaşı çok iyi gidiyor.
Pist tasarımlarına göre baktığımızda ikisinin farklı güç karakteristikleri var.Şampiyonluğu söylemek mümkün değil. Kafadan atmak olur şu anda… Benim temennim her şeyin son yarışta belli olması.
Öyle finalleri anlatmak, yaşamak çok güzel oluyor. 2010 ve 2012’de yaşadık biz bunu. Red Bull’a karşı Ferrari’yle, Vettel’e karşı Alonso’yla… 2014’te Mercedes’in iki pilotu çekişiyordu ama 50 puanlık saçma sistem vardı.
2016’da Hamilton-Rosberg geldi finale zaten sonra son yarışa giden bir şampiyona görmedik.
Yurt dışı F1 yayınında kritik anları yavaşlatılmış video ile inceleyen ekipler, sahada virajları yorumlayan muhabirler, pit ekiplerine bağlanıp yorum istemeler var. Serhan Acar neden tek başına?
Bu biraz da ülkenin imkanlarıyla ilgili. Bu söylenenleri yapan aslında SKY. Yani F1’in adı konmamış resmi yayıncısı. İngiltere bu işin doğduğu ve yedi takımın yaşadığı yer.
Motor sporları açısından baktığımızda dünyadaki en büyük pazarlardan bir tanesi İngiltere. Dolayısıyla İngiltere’deki imkanlar ve oradaki televizyonun bütçesi ve ekibiyle Türkiye’deki herhangi bir kanal ekibini ve bütçesini karşılaştırmak doğru bir kıstas olmuyor.
Bir dünya şampiyonasını kovalayacak komple bir ekibi yola çıkartmak, bu ekibi bütün yıl boyunca özel programlarla beraber donatmak… Bunlar yapılmayacak şeyler değil. Daha önce biz TRT zamanında yaptık.
Bütün şampiyona yerinden kovalandı. SKY boyutunda değildi ama her yarışa gidildi. Bunun tabii bütçesel yükü çok fazla. SKY’ın altı yıl için yaklaşık 1 milyar dolarlık bir yayın bedeli ödediğini görüyoruz.
2022 sezonunda gerçekten her takımın şampiyon adayı olduğu bir senaryo mu, yoksa yine başa oynayan takımların domine ettiği bir sezon mu bekliyorsunuz?
Hemen ilk yılda dört, beş takımın kapıştığı bir sezonu beklemek çok gerçekçi olmaz. Büyük takımların bütçeleri yavaş yavaş birbirine yaklaşacak.
Mercedes, Red Bull ve Ferrari bütçelerini azaltırken diğerlerin çoğu ya o civarda ya da daha az parayla yarışıyordu, 145 milyon euro’luk otomobil geliştirme bütçesini baz alırsak. Bu bütçeye sığmaya çalışıyor büyük takımlar. Personel azalttılar, giderlerini düşürdüler.
Artık en ufak kazadan şikayet ediyorlar ve bu parayı kim ödeyecek diye bakıyorlar. Küçük takımların da yavaş yavaş sponsor portföyünü genişletip yukarılara çıkma ihtimali var.
Yeni dönemde gelirler de biraz adaletli dağılıyor. Eski dönemde Ferrari sıfır puan bile alsa üçüncü olan takımdan daha fazla para alabiliyordu.
Otomobil gelişimiyle ilgili bir handikap sistemi de başladı. Şu anda mesela Mercedes ve Red Bull diğerlerinden daha az otomobil geliştirebiliyor. Tüm bunlar birkaç yıl içinde daha dengeli bir grid yaratabilir ama seneye üç dört takımı şampiyonluk için yarışırken görmeyi bence beklememeliyiz.
Ama takımların teknik çalışanları, gelecek seneki kuralların aslında yaratıcılık anlamında çok sınırlı şekilde yazıldığına dair yorumlar yapıyorlar. Bu çerçevede kuralları daha iyi okuyup daha yaratıcı olmayı başaran bir takım çıkabilir.
Gerçekçi olarak en az üç takımın şampiyonluk için çekiştiği bir yılı beklemek içinse 2-3 yıla daha ihtiyaç var gibi görünüyor.
Tarihteki bütün yarışlar içinde sadece bir yarış izleme hakkı olsa Serhan Acar hangi yarışı seçerdi?
2020 Türkiye GP diyip taraflı davransam mı? Şaka bir yana, Türkiye’de olmasa da yani biz içinde olmasak da geçen yılın en iyi yarışı oydu.
Bir önceki seneden 2019 Almanya ve Brezilya çok iyiydi. 2018 Almanya’da Vettel’in bariyerlerde olduğu bir yarış vardı. Tek yarış olsa geçen seneki Türkiye GP’sini söyleyebiliriz belki.
Serhan Acar Hakkinen’ci miydi yoksa Schumacher’ci mi?
Hakkinen’ciydim. Ben Senna hayranlığıyla bu işe tutuldum, McLaren döneminde. Ondan sonra da izleyici olduğum yıllarda McLaren sempatim oldu.
Sonrasında McLaren’in de yarış kazanmadığı bir dört yıl var aslında. 1993 Senna’nın son zaferi ve 1997 Avustralya’ya kadar bir daha yarış kazanamıyorlar.
Sonra Schumacher’in yükselişiyle McLaren’in sürpriz çıkışı 1998’de de bizim umduğumuz gibi köklü bir değişiklik vardı. Williams bir anda çöktü, Ferrari ve McLaren karşı karşıya çıktı. O rekabette de ben aslında Hakkinen’i ve McLaren’i tutuyordum.
Biraz şu sebeple sempatik geliyordu bana: Çoğu sporda bireysel ve takım olarak en iyiyi seçmek biraz daha kolay geliyor bana. Bir nebze daha güçsüz birisinin kazanması biraz daha sempatik oluyor bazı taraftarlar için. Daha ulaşılabilir bir senaryonun ardından azcık daha güçsüz olanın kazanması insanı mutlu ediyor gibi.
Ferrari bütçe olarak ve imaj olarak Schumacher ile birlikte biraz daha kuvvetliydi çoğunlukla.
Serhan Acar sanki Leclerc’e geçen yıla kadar “Löklerk” derken bu yıl “Lökler” diyor. Bizim kulaklarda mı bi sorun var, yoksa gerçekten söyleyişi değiştirdi mi? Değiştirdiyse neden?
Yayıncılıkta aslolan, bir sporcuya ana dilinde annesinin babasının seslendiği şekilde seslenmektir. Yani konuyu İngilizce ve Türkçe yorumlamadan kendi dilinde söylemek. Ben bir şeyi sonradan da öğrensem değiştirmeye çalışıyorum. Baştan yanlış veya eksik yaptıysam o eksik ve yanlışa sırf ben dedim diye devam etmemek gerekiyor.
Leclerc ilk çıktığında Galatasaray Lisesi mezunu bir arkadaşıma “Bu adamın doğru doğru okunuşu ne?” diye sordum. O da sondaki ‘k’ harfinin belli belirsiz olduğu bir telaffuzu önerdi. Birkaç kişiye sordum ve genellikle sondaki ‘k’ harfi vardı insanların önerilerinde.
Dolayısıyla öyle başladım. Fakat, Fransızca’ya çok hakim insanlardan, zaman geçtikçe “Sen bunu yanlış söylüyorsun” gibi eleştiriler duymaya başladım.Fransa’da yaşayan artık Fransa vatandaşı olmuş çok yakın bir Türk arkadaşım var.
Eşi de Fransız. En sonunda onlara ses kaydı yaptırdım. “Bana bu ismi okuyun” dedim. Arkadaşıma, “15 yıldır Fransa’da yaşayan bir Türk olarak bir sen oku, bir de orijinal Fransız eşin okusun” dedim. İkisi de sondaki “k” harfini söylemediler. Ben de öyle telaffuz etmeye başladım.
Yakıt ikmalinin geri gelme olasılığı var mı? Bence pitlere anlam katan en güzel şeydi.
Pek var gibi görünmüyor. Bir de bu görüşe şu açılardan katılmıyorum: Evet benzin ikmaliyle birlikte pit-stop daha heyecanlıydı. Fazla mı yakıt alacaklar, az mı alacaklar soruları heyecanı artırıyordu. Hatta start anında kimin otomobili daha ağır kimin daha hafif konusunun önceki yıllarda tahmini yapılırdı, sonra FIA artık otomobillerin start alacakları benzin yükünü açıklamaya başladı.
O yıllar rekabetin çok güzel olduğu yıllardı. Ama normalde benzin ikmali pist üzerindeki geçişleri çok azaltıyor. Çünkü takımlar pilotlarının, rakiplerini pist üzerinde geçmesini sağlamak ve zorlamak yerine az veya çok benzin alarak pitle geçmeye çalışıyorlar.
Şu anda evet lastik kullanımı bunu ciddi şekilde sınırlıyor. Ama herkes dolu depoyla kalkıp yarış boyunca devam ettiği için erken pite girip geç pite girmek hâlâ bişeyleri değiştiriyor.
Yakıt ikmali zamanında ağırlıklı iki pit-stop yapılıyordu. Yani üç sprint bölümü gibi yapılıyordu yarışlar. Şimdi sınırlayıcı olan şey lastik performansı. Genellikle de bir pit-stop görüyoruz yarışların çoğunluğunda.
O pitler bittikten sonra bir pilot rakibini geçecekse pist üzerinde geçmek zorunda kalıyor. İstatistiklere göre, benzin ikmalinin olduğu döneme bakarsak 1994 ile 2009 arası ve sonrasından şu ana kadar bakarsak tabii ki DRS etkisi de var ama geçiş sayıları neredeyse iki kat artmış durumda.
Yeniden yakıt ikmalinin gelmesi otomobilleri hafifletebilir, daha hızlı otomobiller görebiliriz ama bir yandan da F1’in FIA tarafından üzerine giydirilen bir kimlik var: Sürdürülebilir Yüksek Teknoloji.
Ara ara konuşuluyor ama çok ciddi şekilde 2025’ten öncesinde gelmesini beklemek hayalcilik olur. Diğer taraftan o ekipman dünyanın her yerine götürüleceği için maliyet de artıyor.
Bir de tabii yakıt ikmalinin getirdiği bir yangın riski de var. Evet küçük bir risk ama yine de risk.
Serhan Acar’ın anlattığı en keyifli ve en heyecan verici yarış hangisiydi?
2020 Türkiye ve 2019 Almanya aklımda kalanlar. 2019 Brezilya çok keyifliydi. 2011 Kanada, dört saat süren yarış benim için unutulmaz bir macera. F1’in unutulmaz macerası… 2012 Brezilya finali muhteşemdi, Alonso ve Vettel kapışmıştı.
2010 Abu Dhabi’nin gerilimi çok fazlaydı, dört pilot finale gittiği muhteşem bir yarıştı. Çok keyifli yıllar oldu yıllar içerisinde. İlk üçte, 2011 Kanada, 2019 Almanya ve geçen seneki Türkiye yarışı.
Hayali bir F1 takımı kursa hangi takımdan hangi parçaları ve pilotları almak ister?
Güncelden bakarsak hayaldaki takımlar Verstappen ile Hamilton olur. Onları görmek çok keyifli olurdu. Geçen yılki Mercedes tarihin en iyi otomobillerinden bir tanesiydi.
Ferrari‘nin F2004’ü muhteşemdi. Bu seneki en iyi paket muhtemelen Red Bull Honda’da..