“Bu Sporcuların Çok Daha Fazla Sahiplenilmesi Gerekiyor”
Red Bull TV’de yayına giren KNN54 Riders belgeselinin yönetmenleri Altuğ Gültan ve Burak Aksoy ile proje üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Motor sporları tutkunları için hazırlanan ve Red Bull TV’de yayına giren KNN54 Riders belgeseli, kariyeri boyunca 5 kez Dünya Supersport Şampiyonu olan Kenan Sofuoğlu’nun mentörlüğünde yola çıkan Red Bull sporcularını konu alıyor.
Motosiklet dünyasına Toprak Razgatlıoğlu, Deniz Öncü, Can Öncü ve Bahattin Sofuoğlu gibi isimlerin kazandırıldığı “KNN54 Riders” çatısı altında olup bitenleri anlatan belgeseli yönetmen ikilisi Altuğ Gültan ve Burak Aksoy ile konuştuk. Belgeseli RedBullTv izleyebilir RedBull sitesinde yayınlanan özel röportajı aşağıdan okuyabilirsin.
KNN54’e geleceğiz ama önce kaseti biraz geri saralım. Belgesel yönetmenliğine nasıl yöneldiniz?
Altuğ Gültan: Ben aslında belgesel kanalı çıkışlıyım. Daha önce yabancı bir belgesel kanalının Türkiye’deki yapımlarından sorumluydum. 2015 senesinde oradan ayrıldım. Tabii orada çekim için yurt dışından bir ekip gelmek zorundaydı ve bu hem maliyetliydi hem de lojistik olarak zor oluyordu.
Biz de oradan ayrılıp “Cornerman” isminde bir yapım şirketi kurduk. Hâl böyle olunca Cornerman olarak o belgesel kanalının Türkiye’deki yapım ortağı olduk. İş işi getirdi diyebiliriz. Sonra zaten Red Bull ile yollarımız kesişti. Ekstrem Anadolu’yu yaptık birlikte. Burak’la da Ankara’dan tanışıyorduk ve ben onun gözüne çok güveniyordum. Orada da Burak Aksoy ile birlikte çalıştık. Ekstrem Anadolu öncesinde Burak’ı aradım ve yollarımız orada birleşmiş oldu.
Belgesel içinde gerçek bir olay varken, az ama çok faydalı bir ekip olmak gerekiyor. Mesela önceki belgesel projelerinde hep tek yönetmen çalıştım. Sahneye müdahale edemediğin için biraz bölünmen gerekiyor. Ben de yurt dışındaki iyi işlere bakıyordum, hep ikili yönetmen vardı. Bu sinerjiyi yaratmak da çok kolay değil bu arada. Ama bizimki biraz da şans.
Ekstrem Anadolu’da Burak’la ilk defa çalıştık ve onun yönetmenliğini yaptığı bir proje oldu. Sonraki işlerde ise ikili yönetmen olabiliyor muyuz demeye başladık ve bu şekilde çok keyif alıp çok hızlı çalışmaya başladık.
Burak Aksoy: Ben başladığım ilk yıllarda düğün filmleri hazırlıyordum. İngiltere’de, ABD’de, İtalya’da ya da dünyanın farklı yerlerinde düğün filmleri çekiyorduk. Bu iş dallanıp budaklandı ama bu da belgesele çok yakın bir formattı.
Çünkü bir gün yaşanıyor ve onu takip ediyorsunuz, tamamen gözlemci gibisiniz. Sürece hiç müdahale etmiyorsunuz. O zaman da insanlara poz verdirmeyi sevmiyorduk. Akışında bırakalım her şeyi ve onu en iyi şekilde gözlemleyelim, ufak tefek dokunuşlarımız olsun diyorduk.
2016’da Kadir Köymen ile beraber “Başka Bir Şey” diye bir mini belgesel serisi başlattık. İyi geri dönüşler aldık. Belgeselde aslında işin en heyecanlı noktası, ortada bir şey olmaması ve önden bazı şeyleri öngörseniz de asıl sürecin içine dahil olduğunuzda keşfediyor olmanız.
Anlık refleksler çok önemli oluyor. Belgeselle ilgili olarak tüm bunlar hoşuma gitmeye başlamışken Altuğ ile yollarımız kesişti. Ankara’da birbirimizi görüyorduk ama ne işler yaptığımızla ilgili karşılıklı olarak pek haberimiz yoktu.
Red Bull ile çalışmaya başladığınız sürecini anlatabilir misiniz?
Altuğ Gültan: Red Bull önceki çalıştığım yerlerden biraz farklıydı ama onlar başka konuların temsilcileriyken Red Bull sporun, kültürün ve daha pek çok alanın temsilcisi gibi görünüyordu. Örneğin, Red Bull çok yetenekli sporculara sahip.
Çok iyi isimler var. Ortada hem bir ürün hem de çok büyük bir marka var. Diğer yandan Red Bull TV gibi platformu olan bir yapı. Daha dinamik, daha hızlı. Süreçler burada daha hızlı ilerliyor mesela.
KNN54 için süreç nasıl gelişti?
Altuğ Gültan: Biraz da yoğun olduğumuz bir dönemdeyken bu proje bize Red Bull tarafından geldi. Çok değerli bir konuydu ve kaçırmak istemedik. Toprak’ın başarısı, Can’ın ve Deniz’in performansları…
Ben bunu Marvel’ın X-Men yapımlarına benzetiyorum. Süper yetenekli bir grubun bir hub’ın içinde Kenan Sofuoğlu tarafından eğitilmesi çok keyifli bir konu olur diye düşündük. O dönem başka bir iş daha vardı elimizde.
Ben sete gidip çekimlere dahil oldum, tabii hep Burak’la iletişim halindeydik. Görsel dili, duyguyu hep beraber oluşturuyoruz biz.
Benim yaptığım şey, orada sete gidip kurgusunu çekmek oldu. Sonra Burak’la oturduk ve kurguyu yine Burak yaptı. Ama en başta fikir bize Red Bull’dan geldi tabii.
Bir belgesel projesine başladığınızda hangi karakteri ya da hangi hikayeyi öne çıkaracağınızı nasıl belirliyorsunuz?
Burak Aksoy: Bir senaryo olmasa da bir akış çıkarıyorsunuz. Yine bir çerçevenin olması gerekiyor sonuçta. Tamamen serbest dolaşamıyorsunuz. Orada aslında karakterleri biraz tanıdıkça kimin üzerinde hangi hikayelere odaklanmak gerektiği belli oluyor.
Mesela Can’ı ve Deniz’i tanıdıktan sonra hikâye evrildi. İkisinin kendi aralarındaki sürtüşmeler, Kenan Sofuoğlu ile aralarındaki iletişim… Bunlar kendini belli edince ona göre rota çiziliyor. Altuğ’un orada çok güzel bir hazırlığı oluyor. Her şeyi ince ince düşünüp tartınca daha güzel bir kılavuz oluyor.
Altuğ Gültan: Biz bir varsayım üzerinden gidiyoruz. Sıfırdan bir araştırma yapıyoruz ama çok da derinlemesine araştırmıyoruz. Çünkü etki tepki olayı vardır. Biz hiçbir zaman soruları önden vermeyiz mesela. Diğer yandan röportajlarda bizim de merak etmemiz gerekiyor.
Çünkü bir konuyu çok bildiğin zaman istediğin etkiyi, bu belgeseli izleyecek olan ve hiçbir şey bilmeyen insanlara geçiremeyebilirsin. Yeri geldiğinde “fren ne demek” ya da “günde ne kadar lastik değiştiriyorsunuz” diye sormak bile gerekebilir.
Yani önce akış hazırlıyoruz ama bu akış değişiyor hep, sonra röportaj yapıyoruz. Orada zaten kim öne çıkacak belli olmaya başlıyor. Kurguda aslında röportajda sanki birbirleriyle konuşuyorlarmış gibi oluyorlar.
En son kurguya giderken epey bir fark oluyor. Ama tabii biz artık Burak’la hiç konuşmadan bile anlaşabiliyoruz. Hayal edilen hep daha ileridedir normalde ama Burak kurguda benim hayal ettiğimi geçebilecek ürünü veriyor.
Bu konuda ben çok şanslıyım aslında. Post prodüksiyon bizim işimizde çok uzun sürüyor çünkü hikaye kurguda oturuyor. Bizim en basit işimizin kaba kurgusu en az üç ay sürüyor.
Peki sizin sporcularla bire bir ilişkileriniz nasıldı? Mesela belgeselde Can Öncü ekibin en hareketli ve komik karakteri gibi görünüyor. Kenan Sofuoğlu ve Toprak Razgatlıoğlu ise daha sakin ve ciddi gibiler. Gerçek hayatta da durum böyle miydi?
Altuğ Gültan: Biz de bu oyunun içine girdik aslında. Biz mesela bazen tanışmıyoruz, direkt kamera önünde başlıyoruz konuşmaya. Can ve Deniz çok farklı karakterler. Deniz daha net anlatıyor. Can’da bir hiperaktivite de var. Bu ona yaptığı işte yardımcı oluyor aslında. Bu tarz sporcuların kafa yapısı ve ruh hali çok farklı.
Düşünsenize, “En büyük korkunuz ne?” diye soruyorum ve gelen yanıt şu: “Yavaş gidip geride kalmak.” Toprak mesela çok daha farklı bir karakter. Onları etkileyen şeyler de farklı. Birini biraz daha ittirmek gerekiyor, diğerini serbest bırakmak gerekiyor.
Burada Kenan Sofuoğlu’nun mentörlüğü çok kıymetli tabii. O her sporcusuna ayrı bir yaklaşımla gidiyor. Hepsinin birbirinden ne kadar farklı olduğunu çok iyi biliyor. O, aynı yoldan da geçmiş ama o tek başına geçmiş.
Bu ekibe bütün tecrübesini aktarması ve onları Sakarya’ya götürmesi harika. Çünkü çocukların orada pistleri var ve her gün birbirleriyle yarışıyorlar. Çok ilginç bir yapı bu.
Burak Aksoy: Kenan Sofuoğlu onlara hem bir yol açıyor, hem de rol model olmakla kalmayıp hepsiyle birer birer ilgileniyor. Ergenlikleri, eğitimleri, sponsorluk anlaşmaları, aileleriyle yapılan konuşmalar… Çok değerli.
Altuğ Gültan: Can 15 yaşında dünya rekoru kırıyor. Gelen başarıyı göğüslemek kolay bir şey değil. Kenan gibi birisi yanında olduğu zaman sana yol gösterebiliyor. Onun yaptığı iş kolay değil.
Genç sporcuları hiç yanlış yöne saptırmadan hedefe doğru götürmek, destek olmak kolay bir şey değil.
Motosiklet dünyasıyla ilgili miydiniz?
Burak Aksoy: Benim biraz arabalara ilgim vardı.
Altuğ Gültan: Ben hiç ilgili değildim.
Şimdi takip ediyor musunuz?
Altuğ Gültan: Bu bence bizim mesleğimizin en güzel kısmı. Bir konuya başlarken, başta konuya bilinçsiz başlıyorsun. Her projenin sonunda belki çeyrek bir uzmanlığın oluyor konuya dair.
Motor sporlarıyla hiçbir ilgin yokken bu ülkede bu sporu en üst seviyede yapmış insanlarla bir yola çıkma şansın oluyor. Birinci ağızdan her şeyi dinliyorsun. Çok şanslıyız bu konuda.
Burak Aksoy: Bu konuda belgeseller çok faydalı oluyor zaten. Red Bull’un bu konudaki içeriklere yaptığı yatırımlar ve verdiği önem çok kıymetli.
Motor sporlarıyla ilgili olarak işte böyle hikayelerle insanların dikkatini çekebilirsin. Bunlar çok etkiliyor insanları.
Altuğ Gültan: Hepsinin yarışlarını da takip ediyoruz tabii artık. Eskiden hiç yarış izlemeyen biri olarak şimdi nabzımız epey yüksek şekilde izliyoruz. Ben bu kadar büyük sporcuların Türkiye’de bu kadar az tanınmasını anlayamıyorum.
Toprak belki İspanya’da olsa göreceği ilgiden yolda rahat yüreyemeyebilirdi. Toprak, Superbike’ta bir dünya şampiyonu. Türkiye’deki en üst seviye sporculardan biri ama ilgi az bence. Çok daha fazla sahiplenilmesi gerekiyor.
Motor sporları belgeseli çekmek ile daha farklı bir spor belgeseli çekmek arasında ne gibi farklar var?
Burak Aksoy: Aslında süreçler farklı sadece.
Altuğ Gültan: Bizim stilimizde biz hep karakter hikâyesine odaklı ilerliyoruz. Bakış açıları değişiyor, karakterler değişiyor. Bir yolculuğa çıkıyorsun ve o yolculukta öğreniyorsun, ortaya bir şey çıkarıyorsun. Metodoloji aynı.
Biz izleyicinin görmediği kısımlara odaklanıyoruz, alışkın olmadıkları açıları vermeye çalışıyoruz onlara. İzleyici pisti geniş açıdan görmeye alışkındır, bizim denediğimiz şey senin izlerken görmediğin yerleri ve açıları göstermeye çalışmak.
Bu her zaman olmuyor tabii. Bazen süreci takip edersin. Mesela Toprak’ın şampiyonluğa giden yolculuğu… O zaman tüm yarışlarına gidersin, Toprak’ı adım adım takip edersin. Bir de bitmiş bir hikâye vardır, onu anlatırsın.
Bizim çektiğimiz Toprak’ın şampiyonluğu sonrası ama biz o günlere nasıl geldiğini anlatıyoruz. Hepsi farklı aslında.
Peki bu beş karakterin arasındaki iletişim nasıldı?
Altuğ Gültan: Hani İngilizce’de “brotherhood” denir ya, “kardeşlik” anlamında. Takım olma durumları çok iyi bence. Kendi aralarında bir hiyerarşileri olduğuna da inanıyorum ben bu arada. Toprak onların abisi, Kenan Sofuoğlu zaten mentorları.
Hepsinin amacı Toprak’ı geçmek ama Toprak da kendini hep yukarıda tutuyor. Deniz ile Can’a çok yardımcı oluyor. Bahattin ikizlerle yarışıyor. İkizlerin kendi aralarında ayrı bir yarış var… Tatlı ve eğlenceli bir dilleri var.
Birbirlerini çok iyi taşıyorlar. Kenan Sofuoğlu piste girene kadar “Kenan ağabey” olarak görülüyor ama piste girdikleri anda kimse kimseyi tanımıyor. Kenan Sofuoğlu’nun söylediği bir söz var, onu düstur edinmişler: “Pistte abi olmaz.”
Setten anlatabileceğiniz eğlenceli anılar var mı?
Altuğ Gültan: Ben Zayn’e yenildim. O enteresandı. Yani yenildim derken, avans verilmesine rağmen fark yedim.