Formula 1’in ABD ile olan ilişkisi giderek güçleniyor.
Formula 1’in 2022 sezonu, sporun geleceğini şekillendiren bir sezon olabilir.
Bir tarafta Formula 1’in uzun süredir beklediği Max Verstappen – Charles Leclerc çekişmesi ön plana çıkarken, diğer tarafta Formula 1’in ABD ile olan ilişkisi giderek güçleniyor.
Görünen o ki Formula 1 ile ilgili kararlar, artık büyük ölçüde sporun “pazarlama” ve “kârlılık” tarafı göz önünde tutularak alınıyor.
Eskiden böyle değil miydi diye sorarsanız; evet, böyleydi derim. Ancak şimdilerde Formula 1’in önünde daha fazla kapı açılmış gibi görünüyor. Spor hiç olmadığı kadar popüler.
Avrupa kıtasının dışında kalan yarışlar giderek artıyor. Las Vegas GP’nin eklenmesiyle gelecek sezon Amerika’da üç yarış yapılacak.
Sporu uzun süredir takip eden Formula 1 izleyicisi bu gelişmeleri kısmen kaygıyla takip ediyor; ancak diğer tarafta Formula 1 CEO’su Stefano Domenicali’nin yaptığı açıklamalar, herkesi bu değişime hazırlamaya çalışır gibi.
Gelecek tam olarak neyi getirir ve götürür bilinmez, ancak değişim belli ki artarak sürecek. Bunun bazı pozitif etkileri de var: Formula 1 finansal açıdan hiç olmadığı kadar güçlü.
Yarışan 10 takımın hepsi finansal açıdan yere daha sağlam basıyor. Artık 90’lar ve 2000’lerde borç yükü altında ezilen takımları görmüyoruz.
Yine motor gelişiminin 2026’ya kadar durdurulması ve bütçe sınırlamaları, gelecekte daha adil bir rekabet senaryosunun ortaya çıkmasını sağlayabilir.
Pist tarafındaysa bazı sürpriz gelişmeler yaşandı. Yeni kurallarla beraber değişen otomobillerin hepsinin birbirine benzeyeceğini düşünenler yanıldı.
Çünkü takımların hepsi süspansiyon, otomobilin side pod dediğimiz yan tarafının tasarımı veya arka kanat tasarımı konusunda, en azından bir noktada birbirinden ayrışıyor. Çıplak gözle baktığımızda, birbirine benzemeyen otomobiller görüyoruz.
Bir diğer sürpriz ise otomobillerin ön göremediği dalgalanma problemi oldu. Mercedes’in bu yıl yaşadığı sıkıntıların en büyük nedeni, yüksek hızlarda otomobilin bir anda yere basma kuvveti kaybetmesi ve bu yüzden, “dalgalanarak” yani pilotların deyimiyle “sekerek” gitmesi.
Bu, geçmişte yer etkili otomobillerin keşfedildiği 1970 sonu ve 1980 başı dönemde görülen bir problemdi.
40 yılın ardından CFD, yani Türkçesiyle hesaplamalı akışkanlar dinamiği, bilgisayar teknolojisinin gelişimiyle birlikte bu kadar ilerlemişken, yere basma kuvveti kaynaklı bu ilginç sorunun yaşanması birçok insanı şaşırttı.
Performans açısından da özellikle Ferrari’nin ilk iki yarışta Red Bull’la beraber pistteki en hızlı otomobil olmasını da sürpriz olarak görebiliriz.
Ancak takım testlerden bu yana çok güçlü göründü. Otomobil belli ki birçok farklı piste uyum sağlayabilecek.
Eğer sezon içindeki geliştirme yarışında geri kalmazlarsa, sezon boyunca şampiyonluk yarışı içinde olacaklar.
Fakat otomobiller çok yeni olduğu için, geçtiğimiz yıllara kıyasla kısa sürede daha büyük sıçramalar görmemiz mümkün olabilir.
Bununla beraber Mercedes sezon içinde gelişme gösterip, yarış galibiyeti için mücadele eder hale gelse bile, şampiyonluk savaşı Ferrari ve Red Bull arasında geçecekmiş gibi görünüyor.
Bazı insanlar sporu takımlar üzerinden konuşmayı sevse de asıl hikâyeleri yaratan pilotlar oluyor. Verstappen ve Leclerc rekabeti, Formula 1 tarihine iz bırakacak cinsten bir rekabete dönüşebilir.
Çünkü ikili, çok genç yaşlardan itibaren rakipler. Bir noktada kariyerleri ayrılmış ve Verstappen henüz 17 yaşında F1’e girmiş olsa da yolları tekrar kesişti.
Zaten Verstappen’in kazanıp, Leclerc’in ikinci olduğu 2019 Avusturya GP’sinde son turlarda yaşanan mücadeleden bu yana, F1 bu çekişmeyi bekliyordu.
Bu sezon ilk yarışı Leclerc kazandı ve Verstappen mekanik arızayla yarış dışı kalana kadar, mental savaşı kazanmış gibi görünüyordu.
İkinci yarışta, bu sefer Verstappen rakibini alt etmenin bir yolunu buldu. Geçtiğimiz yıl Verstappen’in ikili mücadelelerde mental açıdan Hamilton’a karşı üstünlük kurduğunu gördük.
Bu yıl Hamilton’ın geri dönüşünü bekliyorduk ancak otomobilin performansı yüzünden şimdilik bu mümkün olmadı. Leclerc ise olası bir Verstappen savaşına hazırlanmış gibi.
Bir başka ilginç detaysa, Verstappen’in Leclerc’e karşı Hamilton’a kıyasla biraz daha yumuşak yarıştığı düşüncesi.
Ancak bundan büyük anlamlar çıkarmak için biraz erken, sezon ilerleyip çekişme arttıkça bu mücadele muhtemelen daha sert bir hal alacak.
Formula 1 sezonun üçüncü yarışı için iki yılın ardından Avustralya’ya geri dönüyor. 2020 sezonunu açacak olan Avustralya Grand Prix’si, pandemi yüzünden son anda iptal olmuş, takımlar yarışmadan evlerine dönmüştü. Uzun yıllar Formula 1 sezonlarına açılış yapan bu pisti tekrar görmek nostaljik bir duygu.
Albert Park pistinde ufak tefek, ancak önemli bazı değişiklikler yapıldı. Bir, üç ve yedinci viraj genişletildi; 13. viraj biraz daha keskin bir hal aldı ve yine 15. viraj da genişledi.
Formula 1 yönetimi Suudi Arabistan’da yaşanan DRS savaşından hoşlanmış olacak ki, burada da iki DRS aktivasyon noktası üzerinden, iki değil dört DRS bölgesi koydular. Böylece DRS iki düzlükte değil, dört düzlükte kullanılabilecek ve böylece daha çok geçiş yaşanacak.
Yeni otomobillerle ilgili kurallar getirilirken amaç yakın takip yapan otomobillerin yere basma kuvveti kaybetmesini engellemekti; daha doğrusu bu etkiyi azaltmaktı.
Açıkçası geçtiğimiz senelerde orta veya yüksek hızlı virajlarda bir aracı yakından takip etmek imkansızdı.
Bu yıl geçmişe kıyasla, otomobillerin çok daha yakın yarışabildiğini söyleyebiliriz. Belli ki F1 son dönemde yaşanan DRS “dramlarından” fazlasıyla memnun.
Örneğin 90’lar sonu ve 2000’lerde, DRS gelene kadar Formula 1’de çok az geçiş yaşanırdı; ancak Formula 1 hala Formula 1’di.
O dönemler yapılan geçişlerde daha fazla sürücü ustalığı vardı. Pilotlar hibrid çağı kadar olmasa, yine de birbirini yakın takip etmede zorlanırdı.
Yani günümüzle kıyasladığımızda, geçişlerle ilgili bir nitelik-nicelik kıyaslaması yapılabilir.
Ancak adı üstünde, geçmiş. Bugün Formula 1 rekabet yaratma konusunda çok daha radikal kararlar alıyor.
Sporu büyük pazarlara ve büyük kitlelere yayma konusunda da hiç olmadığı kadar ısrarcı. Pistte sık sık geçiş yapılması da bu cazibenin önemli bir parçası.
Albert Park pisti, karakteristik olarak yarı cadde pisti diyebileceğimiz bir pist. İki yıl yarış yapılmadığı için asfaltın nasıl olacağını ve Suudi Arabistan’dan buraya geliştirmeler getiren takımların, çekiş ve frenajın önemli olduğu bu pistte nasıl bir performans vereceğini merak ediyorum.
Özellikle önümüzdeki iki yarışla beraber, Avustralya ve Imola’daki İtalya GP’sinin ardından sezonun gidişatı konusunda net fikir sahibi olacağımızı düşünüyorum.